Tufan

24 Mayıs 2023 0 Yazar: 7edincigün

       Yürümek mucize gibi bir şey benim için. Yürürken sanki kafam daha iyi çalışıyor, daha berrak düşünüyorum. Hatta yürüyüş tempoma göre bütün dünyayı değiştirebilecek bir gücü içimde bulabiliyorum bazen. Yürümek benim meditasyonum.

       Yine yürüyüşteydim. Şehrin yeşil ve sakin kesimlerine gidip oradan tekrar kalabalığa ve betona döndüm. Eve doğru giderken kuvvetli bir yağış başladı. Bardaktan boşanırcasına değil de, sonuna kadar açılmış bir musluğa bağlı hortumun ağzını kısarmışçasına yağıyordu. Döver gibi yağıyordu. Sadece ıslatmıyor ufak ufak fiskeler vuruyordu. Esasında yağmur altında yürümekten muazzam bir zevk alırım. Sağanaklı havalarda özellikle çıkıp yürümüşlüğüm çokça vardır. Ama o gün yağmurun döverek yağması canımı sıkmıştı. Daha da önemlisi yollarda küçük nehirler ve göletler oluşmuştu. Yağmura da hazırlıksız yakalanmıştım. Ayağımdaki spor ayakkabılar suyu adeta emiyordu. Her adımım da ”vucuk vucuk” sesler çıkıyordu. Ayakkabıma su girmesinden nefret ediyordum. Ayrıca yürüyüşümün ortalarında sağ ayakkabımın içine giren ufak taş da rahatsız ediyordu. 

       O esnada yağmura yakalanmış insanlara ”gelin, gelin” diye süpermarkete çağıran bir kasiyer gördüm. Kırmızı tişörtüyle gerçek bir ”Nuh”tu. Yağmur tüm hızıyla devam ediyor, yollardaki nehirler ve göletler büyüyordu. Evet tufan vardı ve Nuh oradaydı. Eve yaklaşmış olmama rağmen bu ilahi çağrıya uydum ve süpermarkete girdim. Doğru yolu seçtiğime inanıyordum. Süpermarket gerçekten tufan için hazırlanmış gibiydi. Bizi uzun zaman götürecek yiyecek, içecek ve erzak vardı. Marketin her tarafı insan kaynıyordu. Her müşteri tipinden en az bir çift vardı. Bildiğinden şaşmayanı, sürekli yeni şeyler deneyeni, kampanyalardan bihaber olanları, kampanya kurtları, gençleri, yaşlıları, zenginleri, fakirleri ve öğrencileri. Müşteri soyunun devamı hayati bir öneme sahipti. Ve yüce kasiyer Nuh, bu kutsal görevi üstlenmişti.

       Yağmur o gün durmadı, aksine arttıkça arttı. Kimse dışarı çıkamıyordu ama ne hikmetse süpermarkete de su girmiyordu. Ve Nuh ilk konuşmasını yaptı ”Sayın vatandaşlar; görüyorsunuz ki dışarıda afet var, dışarı çıkmamız mümkün değil. Ne şanslısınız ki, süpermarkettesiniz. İstediğiniz şeyleri alın, çekinmeyin. Bu gece buradayız. Size havalı yataklarımızdan çıkartacağım. Üzerinde 3 kişi rahatça yatabilirsiniz. Fiyatı 120 TL. Ben size hizmet etmek için buradayım. Benim görevim bu.” Sonra gidip ballı fındıklı barlarla dolu bir kutu aldı eline. ”Karnınız acıkmıştır. Buyurun bunlardan yiyin” deyip dağıtmaya başladı. Bu bizim kutsal yemeğimizdi. Her yıl bugün bunlardan satın alıp dağıtmalıydık insanlara. Karnımızı doyurduktan sonra insanlar kaynaşmaya başladı. Ufak gruplar oluştu. Hatta bazıları eşlerini bile seçti. Biri prezervatif bile aldı çaktırmadan. Nuh ise kasaya oturmuş, tek başına düşünüyordu. Eminim bizi nasıl kurtaracağını, bu görevi nasıl başarıyla tamamlayacağını düşünüyordu. Saat ilerlemişti. Havalı yatağıma uzanıp uyudum.

       Ertesi sabah gözlerimi açtığımda herkesin pencere önüne yığıldığını gördüm. Hemen doğrulup ben de gittim pencere tarafına. Bir aralıktan dışarı bakınca yıkılmış ağaçlar, ters dönmüş arabalar ve bir çamur yığını gördüm. Nuh arkamızda bekliyordu. Gözlerinden belliydi gece uyumadığı, tişörtü de terden sırılsıklamdı. ”Hey” diye bağırıp dikkati üstüne topladıktan sonra konuşmaya başladı. ”Bir iki saat içinde çıkabilirsiniz. Yağmur gördüğünüz gibi dindi. Ama sokaklar çamur içinde, dikkat etmenizi öneririm. Son olarak, dün bütün gece aldıklarınızı not ettim. Lütfen çıkmadan önce ücretleri ödeyin.” İnsanlar homurdanarak kasanın orada sıraya geçtiler. Bense bilerek en sona geçtim. Bir iki kelam sohbet etmek istiyordum Nuh ile. Sıra yavaşça ilerlerken birden kasada tartışma çıktı. Dün prezervatif alan genç aldığını inkar ediyordu. Ama almıştı. Nuh da kızdı tabi. Zina günahından dolayı değil, yalan söylediğinden. Daha sonra genç almadığını belirte belirte prezervatifin parasını ödedi ve sıra tekrar ilerlemeye başladı. En sonunda sıra bana geldi. Bir şeyler saydı Nuh ve ”yatakla beraber 137 TL” dedi. Parayı uzatırken ”İsmin ne?” dedim. Kafasını kaldırmadan ”Lusifer” dedi. Şoka uğramıştım. Bizim Nuh Lusifer çıkmıştı. Şaşkınlığımı atlattıktan sonra ”Nerelisin?” diye sordum. Bu sefer başını kaldırdı ve bana bakarak ”Ateşlinin Sin köyünden” dedi. ”Haa, tamam” dedim. ”Satanist köylerinden di mi o?” diye soruverdim. Başını tekrar eğerek ”evet” dedi ve devam etti. ”Agnostik mezaliminde Adenden göçmüş bizimkiler.” ”Zor zamanlardı” dedim. Uzattığı fişi aldım ve eve yollandım. Yolda komşularımızı gördüm. Yıkılan yerleri onarıyorlardı. İnsanlığın sonu gelmemişti demek ki. Her şey dünkü yağmurdan önceye göre biraz yıkık ve çamurluydu sadece. Eve girdim. Ayakkabımı ayakkabılığın en üst rafına, kutunun üstüne koydum. Doğruca odama gittim ve üstümü değiştirip yattım. Sonra ayakkabımın sağ tekinin içindeki küçük taşı çıkarmadığımı hatırladım. O taş hala oradaydı…


Halat3 (1)




Buralardan Devam Edebilirsiniz





Sosyal - İletişim

Gelmişken buraya da uğrayın derim, kuleden habersiz kalmayın.